" title="Prof. Dr. İsmail TATLIOĞLU">

Hoşgeldiniz

TWITTER FACEBOOK

FACEBOOKTA BİZ

Bütçe Kanunları ile Kesin Hesap Kanunları ve Bu Kanunlarda Değişiklik Yapan Kanun Teklifi – 18.12.2018

Ana Sayfa » MECLİS ÇALIŞMALARI » Bütçe Kanunları ile Kesin Hesap Kanunları ve Bu Kanunlarda Değişiklik Yapan Kanun Teklifi – 18.12.2018

Tutanak Metni:

İYİ PARTİ GRUBU ADINA İSMAİL TATLIOĞLU (Bursa) – Sayın Başkan, Parlamentomuzun çok kıymetli mensupları; Hazine ve Maliye Bakanlığı bütçesi üzerine İYİ PARTİ’nin görüşlerini paylaşmak üzere sizlerin ve aziz milletimizin huzurlarındayız. Bugün, özellikle Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu üzerinde ve vergi sistemi üzerinde kendi görüşlerimizi aktarmak istiyoruz.
Düzenleme ve denetleme kurumları son çeyrek yüzyılın kurumlarıdır bildiğiniz gibi ve dolayısıyla kamu hayatımızda bu kurumlar yeni olmakla beraber etkin rolleriyle önümüze çıkmışlardır. Esasında, Türkiye 2001 krizini, aynı zamanda maliyetlerine katlanmakla beraber, ciddi bir reform sürecine de dönüştürebilmiştir ve bu kurumlar etkin hâle gelmiş ve kamu hayatımızda önemli roller üstlenmiştir.
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu bu itibarıyla bir bütçeye sahiptir ve bütçesinin kendine has gelirleri vardır. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu gelir bütçesi -diğer düzenleyici gelir kurumlarında olduğu gibi- katılma paylarından ve diğer gelirlerinden oluştur. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumunun, normal olarak baktığımızda, gelirlerinin yüzde 94’ü katılma payları gelirleridir ve bunlar bankalardan aldıkları paydır. BDDK’nin gelirlerinin yüzde 5’i faiz ve yüzde 1’i de diğer gelirler olarak karşımıza çıkmaktadır. Bütçede artış oranı yüzde 8 civarındadır, bu son yıllarda tabii olarak enflasyona bağlı olarak biraz artmıştır. Ve özellikle 2005 yılından itibaren BDDK bütçesine baktığımızda önemli bir tespit yapmak mümkündü. Esasında bu tür kurumlar kendine has gelirleriyle kendi giderlerini karşılamak üzerine bir mantık etrafında bütçe sistemi götürürler. Fakat BDDK, gelirlerinin yüzde 49,5’ini, yaklaşık yarısını Hazineye aktarmaktadır ve bu devamlı olmaktadır. Dolayısıyla buradan BDDK yöneticilerine ve Sayın Bakana belirtmek isterim ki esasında burada bankaların bir şekilde vergilendirilmesi söz konusudur. Yani normal olarak Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu, toplam harcamaların yüzde 45’ini personel giderlerine, yüzde 29’unu mal ve hizmet alımlarına, yüzde 16’sını sermaye giderlerine, yüzde 7’sini cari transferlere, bu on yıllık dönem boyunca ayırmış ve Sosyal Güvenlik Kurumuna yüzde 3’lük bir payı aktarmış, harcama kalemlerini bu şekilde şekillendirmiştir. Ama neticede devamlı olarak BDDK gelirlerinin yarısını Hazineye aktarmaktadır. Bu esasında bütçe mantığına çok uygun bir gelişme ve düzenleme tarzı değildir. Bu nedenle 5411 sayılı Kanun’un 101’inci maddesindeki oranların revize edilmesi gerekir. Aksi takdirde teorikte ve pratikte olarak bunun, bankaların bir şekilde gizli vergilendirilmesi olarak tanımlamak lazım yani akademik olarak mesele böyle değerlendirilir, buna dikkatinizi çekmek istiyorum.
Tabi olarak, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu kendi gelirlerini, kendi harcamalarını, kendi bütçesini yapma açısından bağımsızdır ve de kurulduğu günden bu tarafa siyasi irade tarafından arzu edilen destek kendisine verilmektedir. Bu açıdan, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumunun sadece gelir yapısının revize edilmesi sorunu vardır, bunun da edileceğini düşünüyorum.
Diğer bir konu vergi sistemiyle ilgilidir. Vergi sistemimize biraz bakmamız ve ele almamız gerekir. Çok değerli milletvekilleri, vergi verme veya vergi alma ile devlet olma arasında çok ciddi bir ilişki vardır. Etkin vergileme ile etkin devlet olmak birbirine çok paraleldir. Esasında vergi almak devlet olmaktır çünkü vergi almak sadece devlete has bir özelliktir. Eğer bir yerde vergi alma söz konusuysa da devlet yoksa devlet olma fikri vardır. Geçmişte de baktığımızda, bir toplumun bir başka topluma bağlılığını sadece vergi belirtir. Zaten vergi vermeme de orada bir isyan sebebi sayılmıştır. Şimdi, bu nedenle Türkiye’de esasen çok ihtiyaç duyulan konuların başında vergi reformu gelmektedir ve bu çok geciktirilmiş bir reformdur. Türkiye’nin çok ciddi yapısal reformlara ihtiyacı vardır, cuma günü bunlar tartışılacaktır.
Bakın, Türkiye’nin ekonomik gelişiminde, AK PARTİ döneminde de 2002 ile 2007 arasında başarılı bir çizgi vardır, 2008’e kadar. Bunun sebebi, 2001 krizinden sonra yapılan yapısal reformlardır ve AK PARTİ iktidarının bu reformları devam ettirme iradesidir. Neden 2007’den sonra son on yıllık dönem Türkiye’nin kendi çizgisinde bile olumsuzdur? Çünkü bu yapısal reformlar devam ettirilememiştir, bu tespit sadece bizler tarafından değil, bizzat geçtiğimiz son on yılda ekonomi yönetiminde inisiyatif sahibi olan Sayın Şimşek ve birçok siyasi kişilik tarafından yapılmıştır, vurgulanmıştır.
Şimdi, vergide temel bir sorun, bir kere Türkiye’de vergi kapasitesi, vergi gayreti düşüktür, vergi tabanı dardır. Bakın, 1990’dan itibaren Türkiye’nin nüfusu yüzde 50 artmış, mükellef sayısı yüzde 20 artmış, KDV de yüzde 28 artmış. Böyle bir gelişme, paralel bir gelişme söz konusu değil. Vergi adaleti açısından baktığımızda bu zaten artık sakız gibi her ilgilinin konuştuğu bir şey dolaylı ve dolaysız vergiler konusu. Türkiye’de bütün bu vergileme sonucu şöyle bir durum ortaya geliyor, esasen bu ekonomiye de yansıyor: Faizden kazanç sağlayanlar normal kazanç sağlayanlardan daha fazla, kişi olarak değil, kâr olarak, kazanç oranı olarak. Yani rant ekonomisine dönüşüyor piyasa ekonomisi. Bunda bu vergi sistemindeki eksiklik ve aksaklıkların çok önemli bir rolü var.
Bakın, vergi sistemimizin çok önemli bir problemi şu: Dünyada da çok karmaşık bir vergi sistemine sahibiz, -muafiyet ve istisnalar- kendi ölçeğinde, OECD ülkeleri içerisinde en karmaşık vergi sistemine sahip ülkeyiz biz. Bugün mali müşavirler ve ilgili meslek erbabının çok iyi bildiği gibi artık sosyal güvenlik ve muafiyetler konusunda yeni uzmanlıklar oluşmaktadır. Yani yirmi yıllık, yirmi beş yıllık mali müşavirin bilgisi ve tecrübesi Türkiye’de bu muafiyet ve istisnaları uygulamaya yetmemektedir. Yeni yazılımlarla, sosyal güvenlik primlerinin uygulanması konusunda yeni uzmanlıklar ve yeni maliyetler çıkmaktadır. İnanın, hedefini ve ana felsefesini kaybetmiş bir vergi sistemiyle karşı karşıyayız. Bu, siyasi tartışmalardan uzak yani siyasi eleştiri gayretinden uzak bir yorumdur ve tespittir, burada aşağı yukarı konuyla ilgili herkesin mutabık olduğu bir tespittir. Fakat biz, temel sorun olarak, bakın, bunları konuşamadığımız için sorunlarımızı da çözemiyoruz, hep sorunlarımızı perdeliyoruz ve konuşamıyoruz. Konuşamayanlar bu sorunlara yenilirler ve bugün mücadelede zayıf kaldığımız sorunlar konuşamadığımız sorunlardır; dış politikada da böyledir, ekonomide de böyledir.
Bakın, ekonomide bununla paralel bir konuyu gündeme getireyim. Şimdi, içinde bulunduğumuz ekonomik durumu sadece, sadece dış güçlerin ekonomik saldırısıyla tanımlamak, konuşmak bunu perdelemektir. Bunu başka bir coğrafyanın insanlarına aktardığınızda inanın size gülümsemektedirler. Böyle bir başlık atarsak bu sorunu tartışamıyoruz. Eğer bu ülkede ekonomiyle ilgili bir manipülasyon olduysa esasen bunu 2001 kriziyle ilgili konuşmak lazım sonuçları itibarıyla baktığınızda. Ama Türkiye bunu konuştuğu için o gün, bakın, bunu konuştuğu için o gün çok ciddi reformlarla bu kriz dönemini aşmayı başarmıştır. Çok kritikti ve AK PARTİ o dönemde bunları takip ettiği için 2007, 2008’lere kadar başarılı bir çizgiye taşımıştır ama bugün bunu dış güçlerin saldırısı olarak perdelersek çözemeyiz ve buna yeniliriz. Çünkü elbette ki dış güçler vardır ama şunu hepimiz biliyoruz: Türkiye bu coğrafyaya yeni taşınmadı, bizim komşularımız da on yıllık kiracılar değil, var olan her zaman vardı. Ama yönetme kabiliyeti başka bir şeydir. Bununla yüzleşmeden bunu çözemeyiz, bununla konuşmadan çözemeyiz. İnanan Suriye konusunu konuşsaydık bu problemleri yaşamazdık, konuşamadığımız için mağlubuz. Birçok soruna… Şimdi burada mesela vergiyle ilgili tekrar… Dünya artık bu kaynak teorisini bıraktı -özellikle uzman arkadaşlar bilirler- net artış teorisinin geçtiler. Gelir idaresi için söylüyorum, bunlar bırakıldı, terk edildi, bunları konuşalım. Bugün artık modern vergicilik sisteminde net artış teorisi var. Son verilere bakın, 2018 yılının bütçesinin gelirinde olmayan rakamlarla bütçe dengemizi iyileştiriyoruz. Bedelli askerlik, var mı 2018 bütçesi konuşulurken? Yok. Dolayısıyla günlük, anlık el yordamıyla gidiyoruz. Gelin, bu ekonomik krizi böyle perdelemeyelim. Elbette ki dış güçler vardır, bu yüz yıl önce vardı, bir yıl önce vardı, yine olacaktır, biz de bir başka ülke için dış gücüz, bunlar tabiidir, bunları bilerek ülke yönetilir. Gelin, bunları buralarda konuşalım ve bugünkü ekonomik durumu bir avantaja çevirelim. Bu ülke yapısal reformları yapmadan iyi bir hikâye yazma ihtimaline hiç sahip değildir. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar) Hiç kimse de bunun aksini söyleyemez ve iddia edemez. Bakın, bugün temel sorun şudur: Türkiye’yi güven ortamına taşıyacak siyasi ve bir ekonomik çıpa eksiktir. Bakın, 2001’de ve 2002’de AK PARTİ Grubunda bu vardı. Bu yapısal reformlar ve Avrupa Birliği süreci bir çıpaydı ve ülkeyi gerçekten iyi yere götürdü. Yoksa, bu gelişmeler, yönetememe ve yönetme kabiliyetini yitirme yoksa tesadüf değil, kurumsal bir ülkedeyiz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Toparlayın Sayın Milletvekili.
İSMAİL TATLIOĞLU (Devamla) – Eğer bu çıpayı bulmazsak Türkiye’yi güven ortamına taşıyamayız, temel sorun budur. Türkiye’nin ekonomisini güven yönetir -Sayın Bakanın bunu hepimizden daha iyi bilmesi lazım- güven, piyasayı da güven yönetir. Bir ekonomide kimin, ne kadar kazanacağına devlet karar vermez, bir ekonomide kimin, ne kadar kazanacağına piyasa karar verir. Ta, 1950’lerde “fikir hürriyeti, inanç hürriyeti, teşebbüs hürriyeti” diyenler bunları görerek söylemişler. Sizin şimdi şurada, Sağlık Bakanlığı bütçesi konuşulurken Sağlık Bakanı “Buyurun, burada sözleşme.” diyemedi ya, çok üzüldüm. Eğer bu kadar büyük miktarda bir ihalenin “Sözleşmesi burada.” denilmiyorsa nasıl bir teşebbüs hürriyetinden bahsediyoruz, nasıl bahsedebiliriz yani? Bu bir acziyettir. Üzüldüm ben yani bu ülkenin bir aydını ve bir parlamenteri olarak. Sağlık Bakanı: “Buyurun arkadaşlar, bu sözleşmedir ve buyurun, bu devletin, kamunun sözleşmesidir.”…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İSMAİL TATLIOĞLU (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Toparlayın Sayın Milletvekili.
İSMAİL TATLIOĞLU (Devamla) – Eğer buna bazıları erişebiliyor, bazıları da erişemiyorsa, o zaman teşebbüs hürriyetinden söz etmenin anlamı yoktur. Devlet kaynak, siyaset kaynak dağıtmaz. Siyasetin kaynak dağıttığı ülkelerin adı farklıdır, yeri farklıdır.
Ben, inşallah, sorunlarını aşacak bir Türkiye olması ümidiyle, hayırlı günler diliyorum.
Teşekkür ederim. Saygılar sunarım. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)