" title="Prof. Dr. İsmail TATLIOĞLU">

Hoşgeldiniz

TWITTER FACEBOOK

FACEBOOKTA BİZ

11.07.2019 tarihli PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU

Ana Sayfa » MECLİS ÇALIŞMALARI » 11.07.2019 tarihli PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU

İSMAİL TATLIOĞLU (Bursa) – Ben söz hakkı önceliği tanıdığınız için teşekkür ederim
Şimdi, Sayın Başkan, ben önce şöyle söyleyeyim: Salı günü Sayın Fuat Oktay kalkınma planını sunarken iyi yönetişimden bahsetti. Biz de hatta Sayın Durmuş Yılmaz Bey’le biraz konuştuk ve kamuda iyi yönetişimin ne olduğu hususunda bilgilendik.
Yılbaşından bu tarafa istatistikleriniz yok yani yönetişim yok ki, iyisi nereden? Yıl 2019… Devletin en önemli kurumu… 150 milyar lira bütçe yükünüz var ve devamlı var ve bu bilgilerden toplum, akademik dünya, siyaset dünyası habersiz. Hiçbir şey ama hiçbir şey bunun gerekçesi olamaz. Yani bir şey söyleyip başka bir şey yapma konusunda cidden maharet sahibi olduk. Hiç yakışmıyor Türkiye’ye ya, bunu hepimiz için söylüyorum, hiç yakışmıyor ya. Bunun hiçbir teknik bir nedeni olamaz. Onun için bunu üniversitedeki arkadaşlar, bu konuyu çalışanlar özellikle de çok vurgulamamızı istediler.
Şimdi, bu, doğru, 1978’de çıkan bir hak, başlayan bir hak ama biz 2006 yılında ciddi bir reform yaptık ve 1 Ekim 2008’den itibaren yürürlüğe girecek 5510 sayılı Kanun çerçevesinde bir reform yaptık. Şimdi, bundan önce, hatta bu kanunla 1 dolar üzerinden gerçekleşiyormuş bu borçlanmalar, sonra bunu Türkiye’deki bütün Türk vatandaşlarına eşitlemek için yüzde 32’ye çıkarmışız yani yüzde 12’si sağlık primi, yüzde 20’si de ölüm, malullük ve benzeri prim. Şimdi, bir kere, burada yüzde 45’e çıkarıyoruz. Bu 13’ün karşılığı yok yani sigortada bir şeyin karşılığı olmalı. Bu 13 ne primi? “Dengeleme primi” diye bir prim olamaz yani ben teknik olarak yerine oturtalım diye söylüyorum. “Bunu neden alıyorsunuz benden?” “E, dengeleyelim.” Yarın 55 alırsınız, 65… Bakın, tekrar ediyorum, bütün bunlar… Mesela siz şimdi diyorsunuz ya işte cari açıktı, falandı feşmekandı, bu dediğiniz rakamların Türkiye bütçesinde bir hükmü yok etkisine göre yani bunları toplasan toplasan 2030’daki etkisi 500 milyon dolar etmiyor. Bugün bizim sadece Suriye için ödediğimiz para 37 milyar dolar. Almanya’yı kaldırsanız Türk Millî Futbol Takımı’nı kuramıyoruz yani bir de buradaki vatandaşların pozitif etkilerini düşünelim. Şimdi biz bunlara diyeceğiz ki… Yapmayalım demiyorum ama bunlara birden, bütün hatlarıyla ikinci sınıf olduklarını hissettirmek çok doğru değil. Vardır maliyeti. Keşke bunu biz 5510 sayılı Kanun’u 2006’da görüşürken o çerçevede düşünseydik, çok daha iyi olurdu.
Şimdi önümüzde bir kanun var, torba kanun. Ne bu torba kanunun sebebi? Bu torba kanunda Hükûmet diyor ki: “Ciddi bir hazine nakit açığı var, dengesi bozuk. Bunun için, millî gelirin 1,8’i kadar bir tasarruf edilmesi lazım.” Bu da yetmeyecek çünkü açık yüzde 4’e doğru yürüyor. Onun için bu torba kanunun temel ruhu hazine açığını giderecek politikalar üretmek, eylemlerde bulunmak. Bu da bunlardan bir tanesi. Bunu yapalım, evet, birtakım haklar verilmiş…
Şimdi, mesela burada bu niçin bir yara hâline geldi? Türk lirasının zayıflaması nedeniyle. Önceden 70 bin euro ödeyip bu hakkı alıyordu, şimdi 20-25 bin euro ödüyor. Ucuzlattık yani ekonomideki gelişmeler, dövizdeki gelişmeler ucuzlattı. 70 bin euro olsaydı Almanya’daki vatandaşlardan 500 bin kişi başvururdu, şimdi 1 milyon kişi başvurur; misal olarak söylüyorum. Yani biz esasında bunu kendi içerisinde tartışırken görmeli, bu öngörülerde bulunmalıydık ama bulunmadık. Bugün başka bir problem varsa öncelikle bunu, bu yüzde 45’i lütfen kaldıralım, bu farkı kaldıralım. Ha, şuna taraftarım, 9 bin güne çıksın yani bunu hakikaten çok kolay olmaktan biraz uzaklaştıralım. Evet, hepsi SGK olmasın, BAĞ-KUR olsun ve benzeri olsun, 9 bin güne çıksın yani buradaki kullanım hakkının ekonomik nedenlerle çok da aşırı kullanılarak bir zafiyete uğratılmasını engelleyelim ama bunu farklı yöntemlerle yapalım. Mesela, tekrar ediyorum, 9 bin güne kademeli olarak çıkarılmasını sağlayalım, buna tamam ama dersek biz arkadaş… Bu ikinci emeklilik de olsa biz bunu 2006’da bunlara söz vermişiz 2008’de, Türkiye Cumhuriyeti devleti olarak söz vermişiz. Siz Türkiye’deki vatandaşlar gibi yüzde 32 prim ödeyeceksiniz demişiz. Şimdi diyoruz ki: Yok, yüzde 45 ödeyeceksin. Neden? Çünkü Almanya’dasın. Doğru değil ve Türkiye Cumhuriyeti devleti böyle davranmamalı, vatandaşlarına bu hissi vermemeli.
Ayrıca, bir de 2012’de mesela büyük bir çalıştay yapmış Sosyal Güvenlik Kurumu. Akademik dünya da dâhil bunları söylemişler: “Arkadaşlar, bakın, böyle tehlikeli bir durum var. Bu, Sosyal Güvenlik Kurumunu…” Ankara’da yapmışsınız bunu, öneriler getirilmiş “Bununla ilgili tedbirler alın.” denilmiş. Kendi içinizde bunu yapmamışsınız. Şimdi, bizim Anadolu tabiriyle yumurta gelmiş ve folluk arıyoruz biz. Ha, bunu yaparken de düzgün bir folluğa gidelim ki 5 yumurtadan 2’sini, 3’ünü kırmayalım, kaş yapalım derken göz çıkarmayalım.
Teşekkür ederim.
Tutanak Metni:
________________________________________
İSMAİL TATLIOĞLU (Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ben bir konunun üzerine geldim ama bunun çok canlı bir örneğini yaşadık Bursa’da. Bursa Büyükorhan ilçesi Karaağız köyünde, birden orada belediye başkanının da sonra muhtarın da müdahil olduğu bir köy arazisi satılmış, İstanbul’dan bir şirket almış. Sonra buraya -AK PARTİ Büyükşehir Belediyesi Çevre Komisyonu üyesi bir hanımefendinin de danışman firmasının danışmanlığında- birden bire bir biyokütle santrali peydah oldu. Ben çözüm için hem belediye başkanıyla hem köy muhtarıyla, köyün ileri gelenleriyle hem de şirket sahibiyle görüştüm ve şöyle bir şey oldu. Köy, normalde yüzde 70 AK PARTİ’ye oy veren bir köy, o kış günü köyün girişinde ateşler yakarak nöbet tutmaya başladılar, ateşler yakarak. Biz gittik çünkü o toprakların çocuğu olarak gitti, milletvekili olmasak da gidecektik, tanıyorduk birbirimizi. Belediye Başkanını aradım, dedi ki: “Hocam, 190 kişi çalışacak burada.” Sahibini aradım “13 kişi çalışacak. Ben esasında ileride Dursunbey’de bir yer bakıyordum ama ‘buraya gel’ dediler.” Şimdi bakın, bir termik santralin kuruluş yeri seçimini neler belirliyor? Siz burada yazıyoruz, çiziyoruz, şöyle yapıyoruz diyorsunuz ama uygulama yani evdeki hesapla çarşıdaki pazar çok farklı. Şimdi, ben biraz baktım bu işe, kuruluş yeri ham maddeye yakın değil yani burada kullanılacak malzemelere yakın değil, ulaşım ağına yakın değil, lojistik özelliği yok, tamamen biraz arsa ucuzluğu nedeniyle ve muhtemelen de bu lisansı alanın bunu yapma -finanse olarak- gücü de yok yani muhtemelen bir ortaklık yapısı alacaklar ve biz bunun çok mücadelesini verdik. Arkadaşlar geldiler, burada AK PARTİ milletvekilleriyle Bakanlığınıza geldiler. Şimdi, ben söylemeyeceğim, ilgili bürokratınız “Bu işe karşı çıkan vatan hainidir.” dedi. Bak, samimiyetle söylüyorum, ben dedim ki: “Arkadaşlar, bu bir siyasi mesele değil, siz sakın bunu siyasi bir mesele olarak görmeyin. Maalesef, Ankara’dakilerin Anadolu’dan haberi yok, sizin duygularınızdan haberi yok, bunu bir şekilde düzeltiriz.” Ve biz bunun ciddi mücadelesini yaptık. Siyasette şöyle bir şey vardır: Un ve ün bir arada olmaz. Un peşindeysen ticaret yapacaksın, danışmanlık yapacaksın, siyaset yapmayacaksın; ün peşindeysen siyaset yapacaksın, nam yapacaksın. Yani öyle hem belediyeden çevre komisyonu başkanı olacaksınız hem bu türlü tartışmalı firmaların danışmanı olacaksınız. Bunlar bugün millet vicdanında yarın da Allah katında zor hesap verilebilir şeyler ve Sayın Bakan Yardımcım, şimdi mahkeme kararıyla da bu biyokütle santralinin kurulma kararı lağvedildi ve biz Büyükorhan Karaağız köyünün, yüzde 70 AK PARTİ’ye oy veren köylülerin siyasi kanaatlerini hiç yaralamadan ve çok samimiyetle “Yine partinize oy verin, bu ayrı mesele.” diyerek bu meseleyi çözdük.
Şimdi şahit oldum, diyorsunuz ki: İşte, bunu uluslararası şu şekilde yapıyoruz, bu şekilde yapıyoruz, şöyle yapıyoruz. Sahaya hâkim değilsiniz. Meseleleri burada önünüze koyduğunuz şeylerden ibaret görüyorsunuz.
Bak, ben başka bir şey daha söyleyeyim. Bursa’nın Keles ilçesinden 1985 yılında bir kömür madeni rezervi tespit ediliyor. Bu özelleştiriliyor, kimse almıyor. Sonra 1990’lı yıllarda köylüler buraya meyve dikmeye başlıyorlar
-hani çok meşhur o köye dönüş projeleri yapıyoruz, yapıyoruz ya- inanın 400 bin ağaç meyve var -Sayın Eldemir burasını bilir- Davutlar Kozağacı bölgesi. Ne demek Kozağacı bölgesi? “Koz” ceviz demek, Cevizağacı bölgesi. Altı yüz yıl önce gelmişler, burada bir hayat tutmuşlar. Bakın, şimdi, aynı şeyi Karadeniz yaşıyor. Karadenizlilerin yaşam tarzlarını değiştirdik hidroelektrik santraller yüzünden.
Özür dilerim, ben başka söz almayacağım.
Enerji Bakanlığı 2007’de bu ağaçları görmeden, 200 milyon euro yatırım yapmış köylü burada görmeden, burasının kömürünü özelleştirmeye açtı. Çelik Enerjiye yapmıştı, geldi, gördükten sonra bu iptal oldu. Pardon, o zaman başka firmaydı, şimdi Çeliklere verildi ve görseniz cenneti tasvir et derlerse böyle tasvir edersiniz: Bir vadi, onlarca köy, içinde bir ırmak ve kiraz ağaçları içerisinde. Lütfen gelin, görün -uluslararası yasaları çıkaranlar gelip görüyorlar çünkü gelip görmeden yasa çıkarmıyorlar- sizden ricam bu.
BAŞKAN – Davet ediyor musunuz?
İSMAİL TATLIOĞLU (Bursa) – Bekleriz, misafir de ederiz.
Saygılar sunarım.

________________________________________
İSMAİL TATLIOĞLU (Bursa) – Ben şöyle diyeceğim: “Projeksiyon” diyor da hem kalkınma planlarına baktığımızda hem 2023 hedeflerine baktığımızda on yıldır hiçbir hedef tutmuyor. Bugün Türkiye’nin bakanlıklarının ve Hükûmetlerinin kalkınma planı hedefleri çöpe gitti. Yani dolayısıyla bence en sonunda bu kalkınma planı bütün 2023 hedeflerini çöpe attı biliyorsunuz. Yani 25 bin dolarlık fert başına millî gelir… Şimdi 500 milyar dolar ihracata yönelik bir enerji politikasını belirlemek var, bir 227 milyar dolar ihracata yönelik enerji politikasını belirlemek var. Yani bu sözler… Yani dolayısıyla gerçekten rasyonel bir projeksiyonu var mı? Varsa da o zaman bu işe yansımıyor, Hükûmetin ve bakanlığın diğer bölümüne yansımıyor.
________________________________________